"Eşim şofördü. Ben de çalışıyordum. Çocukları evde yalnız bırakmak zorunda kalıyorduk. Kapıyı üstlerine kilitliyorduk. Eşim arada gelip doyuruyordu. O şekilde büyüdüler. Okullarına gidemedim, onlara bakamadım. Lise yıllarında başlamış. Ben çocuklarımla hiç ilgilenemedim, hep çalıştım.”
Bu sözler, İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) geçtiğimiz haftalarda yayınladığı “İstanbul’da Madde Bağımlılığı: Algılar, Deneyimler ve Çözüm Önerileri” başlıklı raporda yer almaktadır.
Bir anne baba çocuklarının bağımlılıkla erken yaşlarda tanışması karşısında kendi ebeveynliklerini mahkum etmektedir çünkü kamu sorumluluğu ve toplumsal dayanışma gerektiren pek çok sorun gibi bağımlılık sorunu da ailelerin/kişilerin tek başına yüklenmesi gereken bir mesele olarak yaşanmaktadır.
BAĞIMLI SAYISINDA BÜYÜK ARTIŞ
Türkiye’deki bağımlı sayısının 1990-2016 yılları arasında yaklaşık iki kat arttığı, bu yıllarda devletin madde bağımlılığıyla mücadele için harcadığı kaynağın 500 milyon TL’den 710 milyon TL’ye çıktığı ortaya konmuştur.
Bağımlılık yukarıdaki örnekte de görüldüğü üzere eğitim ve bakım politikaları gibi siyasi ve sosyolojik faktörlerle ilişkili olmakla birlikte çok ciddi bir kamu bütçesi meselesidir. Nitekim, hükümet 2018 yılında bağımlılıkla mücadele için seferberlik kararı almıştır ve dönemin sağlık bakanı bu üç yılın sonunda beklenen etki yakalanamaz ise Avrupa devletlerinin başvurduğu bağımlılıkla mücadele yöntemlerine başvurulacağını ilan etmiştir.
Ancak, İHH İnsani Yardım Vakfı’na göre geçen üç yılda kaç gencin kurumlarda bağımlılık tedavisi gördüğü gibi en temel verileri dahi sunan bir süreç raporu hazırlanmaması bu seferberliğin en büyük eksikliklerindendir.
İHH’ya göre bağımlılıkla mücadele alanındaki bir diğer büyük eksiklik ise sivil toplumun gerekli sorumluluğu üstlenmemesidir. Muhtarlar, öğretmenler, din görevlileri, emniyet personelleri gibi kamu sorumluluğu olan aktörler sivil toplum kuruluşları ve gönüllü emeği ile desteklenmediği müddetçe bağımlılık sorununun daha uzun yıllar bitirilemeyeceği, hatta giderek daha derin bir sosyolojik yara açacağı ifade edilmektedir.
Yine İHH’nın raporuna göre, Türkiye’de uyuşturucuya başlama yaş ortalaması 20,8’dir ve bağımlılık büyük oranda (%94) erkeklerin sorunudur. Yeşilay, sayıları fazla olmasa da madde bağımlısı kadınların madde bağımlısı erkeklere göre farklılaşan deneyimleri olduğunu vurgulamaktadır. Bağımlı kadınlar cinsel suçların hedefi olmak gibi bağımlılığın yarattığı kırılganlıkla toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kesişiminde pek çok sorun yaşamaktadır.
İBB SORUNUN FARKINDA MI?
Bağımlıların yüzde 64’ü ilk veya ortaokul mezunudur ve neredeyse mevcut bağımlı sayısı kadar büyük bir genç nüfus sosyolojik ve ekonomik sebeplerle bağımlılık riski altındadır. Emniyet teşkilatının 2019’da hazırladığı kapsamlı rapora göre, madde bağımlılığı sebebiyle yatılı tedavi görenlerin en yoğun olduğu şehir İstanbul’dur. Bu hem vakaların hem de yatılı tedavi görülebilecek kurumların İstanbul’da yoğunlaşmasına bağlanmaktadır.
Türk Psikiyatri Derneği, madde kullanımına bağlı ölümler yıllar içinde artış gösterse de Türkiye’de alkol ve madde bağımlılığı tedavisi için ne kamuya ait ne de özelleşmiş sağlık kurumu sayısının yeterli olduğunu açıklamıştır. Buna karşı, Anadolu Ajansı’na göre Türkiye’deki madde bağımlılığı oranı Avrupa’daki rakamların yanında oldukça küçüktür. Bağımlılık rakamlarını düşük göstermek çözümün önündeki en büyük engellerden biridir çünkü bir sorunun sosyal politika alanına girip girmeyeceğini o soruna dair veri politikası belirlemektedir. İstanbul’un bağımlılık sorununun merkezlerinden biri olduğu çeşitli kurumların sunduğu verilerle ortadayken İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve İstanbul Planlama Ajansı’nın İstanbul’daki fotoğrafı çekmek için yürüttüğü bağımlılık araştırması son derece anlamlıdır. İBB, çözüme rehberlik edecek veriyi hem kendi yapabilirlikleri çerçevesinde hem de merkezi hükümete getirilen önerilerle destekleyerek raporlamış; 2019 yerel seçimlerinde en çok dile getirdiği gençlik meselesini en can alıcı sorunuyla gündemine almıştır.
Hükümetin on birinci kalkınma planı kapsamında oluşturulmuş Sağlıklı Yaşam ve Bağımlılıkla Mücadele Çalışma Grubu’nun raporuna göre, bağımlılıkla mücadele alanında yerelleşmesi gereken bazı sosyal politika alanları vardır.
Bunlar:
1) Alanda yapılacak araştırmaların ve doğru veriye ulaşılmasının önünü açmak;
2) Bağımlılıkla mücadele aracı olarak istihdam olanakları oluşturmak;
3) Tanı ve teşhis için gerekli sağlık işlemlerini yerelde erişilebilir kılmak.
MÜCADELE NEDEN YERELLEŞMELİ
İBB, bu üç alanda bağımlılıkla mücadeleyi yerelleştirebilecek araçlara sahiptir:
1) Doğru sosyal politikanın aracı olarak veri üretecek ve tutacak İstanbul Planlama Ajansı ve Bağımlılıkla Mücadele Müdürlüğü;
2) Hem bağımlıların sosyal uyum sürecinde hem de bağımlılıkla mücadelede önleyici bir faaliyet olarak istihdam olanaklarının genişletilmesi için Bölgesel İstihdam Ofisleri;
3) Tanı ve teşhis işlemlerini erişilebilir kılmak için İBB Tıp Merkezleri.
Bunların yanı sıra, İPA’nın raporunda da belirtildiği üzere Mahalle Evleri gibi ücretsiz sosyalleşme imkânı sunan mekanların gençlerin ihtiyaçlarına göre yapılandırılmış programlarla şekillendirilmesi özellikle dezavantajlı mahallelerde yaşayan gençleri bağımlılığı tetikleyen sosyal çevre karşısındaki mekânsal alternatifsizlikten kurtaracaktır. Ayrıca, bir zamanlar Sağlık Elçisi isimli programla yapıldığı gibi, bağımlılıkla mücadelede yerel dinamikler harekete geçirilerek, mahalle esnaflarıyla (örneğin; Halk Bakkallar) bağımlılık karşıtı farkındalık çalışmalarının mahallelerde yaygınlaştırılması da mümkün.
Gençliğimiz var fakat bağımlılık sorunumuz çok büyük. Buna karşı, çözüm için gerekli sosyal politika araçlarımızın olduğunu bilmek politika yapıcılara güç veriyor. Sırada çözüm için tüm araçları en etkin şekilde kullanarak İstanbul’daki bağımlılık sorununu çözmekte, gençleri yaşanabilir, çalışılabilir, para harcamadan keyifle ve güvenle vakit geçirilebilir bir İstanbul’la buluşturmakta!