İstanbul’da gizli evsizlik: Türkiye’nin bir sosyal konut politikası var mı?
Dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olan İstanbul’da 6 bin ila 8 bin arası insanın sokakta yaşadığı tahmin ediliyor, peki ya gizli evsizler?
Dünyanın en kalabalık şehirlerinden biri olan İstanbul’da 6 bin ila 8 bin arası insanın sokakta yaşadığı tahmin ediliyor, peki ya gizli evsizler? Amerika Birleşik Devletleri Evsizlik Kurumlararası Konseyi’nin raporuna göre güvencesiz konut evsizliğini de tanımlayan gizli evsizlik hem ekonomik koşullar sebebiyle aile yanında/geniş aile formunda yaşamak gibi yoksulluk temelli barınma stratejilerini hem de insan onuruna yakışır barınma koşullarından mahrum ve aslında sürdürülemez yapılarda güvencesiz bir şekilde barınmayı kapsıyor.
Sokak evsizliğinin yüzü daha çok ABD iken, sosyal politikanın bir meselesi olarak gizli evsizlik en çok İngiltere tarafından görünür kılınıyor. İngiltere Merkezli Bölgesel Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (CRISIS) Evsizlik raporuna göre gizli evsizlerin barınma hakkıyla ilişkisinin kırılganlığı kronik evsizlik riskini de arttırıyor ve İngiltere hem merkezi hem yerel yönetimlerin bu kişilere sağlayacağı sosyal desteğin çok belirleyici olduğunu uzun süredir kabul etmiş durumda. Türkiye ise gecekondularıyla uluslararası literatüre kendine özgü bir güvencesiz konut biçimini sokmuş olsa da konut hakkına dair bütünlüklü bir sosyal politika gündemi geliştirmiş sayılmaz. Hatta, refah rejimimizin en zayıf halkasının barınma ve konut hakkı olduğunu söylesek ileri gitmiş sayılmayız.
Alpkan Birelma’nın Türkiye’de Evsizlik: Genel Bir Değerlendirme başlıklı yazısına göre Türkiye’de gizli evsizlerin barınma ve konut hakkına dair üretilen iki temel makro politika bulunuyor: TOKİ’nin dar gelirlilere sunduğu düşük taksitli ve uzun vadeli ev sahibi olma imkânı ile eski adıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın “Barınma Yardımları” olarak tanımladığı kötü koşullardaki evlerin bakım ve onarımı için sağladığı nakit transferi.
Ancak, söz konusu bakım-onarım desteğinden yalnızca tapu sahipleri yararlanabiliyor ve Türkiye’nin “teneke mahalleleri” için mevcut durumu biraz olsun iyileştirebilecek bir sosyal destek mekanizması bulunmuyor. Bir İBB şirketi olan KİPTAŞ da TOKİ ile benzer bir fonksiyon üstlenerek sosyal konut tahsisi yapsa da arz-talep eşleşmesinde konut talep eden ihtiyaç sahipleri piyasaya arz edilen sosyal konut sayısından kat be kat fazla olunca arz edilmiş yapılarda boş konut bulmak neredeyse imkansız hale geliyor.
Sokak evsizliğinin aile dinamikleri, ruh sağlığı ve bağımlılık problemleri, göç ve yerinden edilme gibi farklı temelleri bulunurken teneke, baraka ve kulübelerden oluşan bu mahallelerdeki gizli evsizlik probleminin daha çok yoksulluk ve sosyal dışlanma kaynaklı olduğunu söyleyebiliriz. Mersin-Tarsus, İzmir-Yenişehir, Adana-Yüreğir, Samsun-Tekkeköy, Çarşamba Türkiye’de bilinen belli başlı Teneke mahallelerine sahipken Kenya’nın Başkenti Nairobi ve Hindistan’da filmlere konu olacak kadar bilinen Slumdog bu mahallelere örnek gösterilebilir.
Türkiye’nin belli başlı teneke mahallelerinde genellikle güvenceli istihdam olanaklarından dışlanmış ve hem toplumsal hem mekânsal olarak marjinalize edilmiş Roman vatandaşların yaşadığını görüyoruz. Nüfus olarak Romanlar kadar kalabalık olmasa da benzer bir durum Abdallar açısından da geçerlidir.
Bu tip bir barınma stratejisinin belli bir yoksulluk örüntüsüyle iç içe geçtiğini hem Doç. Dr. Egemen Yılgür’ün (Nişantaşı Teneke Mahallesi adlı kitabında) alanda ufuk açan çalışmalarında hem de “İstanbul’da kim, nerede ve nasıl yaşıyor?” sorusunun cevabında bulabiliyoruz. İstanbul’da güvencesiz ve günübirlik işlerde çalışanlar, etnik veya başka sebeplerle, hatta sadece geçimini nereden kazandığına bağlı olarak dışarıda bırakılanlar, bir önceki nesilden sadece yoksulluğu devralmış ve çocuklarına yalnızca yoksulluğu devredebilecek olanlar Nişantaşı’nda, Beyoğlu’nda, Avcılar’da, Silivri’de, Çekmeköy’de, Sancaktepe’de aynı tavana bakıyorlar.
Bu tip bir dışarıda bırakılma halini kentin en merkezinde dahi takip ederseniz yolun benzer barınma koşullarına çıktığı görürsünüz. Çocukların okul hayatından erken yaşlarda koptuğunu, hane bireylerinin kötü barınma koşulları sebebiyle kronik hastalıklara sahip olduğunu görürsünüz. Ancak, barınma hakkının tamamen serbest piyasanın insafına bırakılması sebebiyle barınma hakkı sorunu sadece böyle bir marjinalleşmeyle ilişkilendirilemeyecek kadar ana akımlaşmıştır.
İstanbul Vizyon 2050’nin İstanbul Kentsel Analiz Raporu’na göre İstanbul’daki yoksul haneler için, TÜİK’in Hanehalkı Tüketim Harcaması verilerine göre ise tüm ülkede en yüksek harcama kalemi kiradır. Dahası, yıllardır güvencesizler alanında saha çalışmaları ile tanınan bir sivil inisiyatif olan Derin Yoksulluk Ağı’nın raporuna göre, kirada oturan yoksulların önemli bir kısmı pandemide kiralarını ödeyememe ve evsizlik riski yaşamıştır.
TÜİK’in 2020’de açıkladığı Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’na göre ise nüfusun %39,3’ü konutundaki izolasyon sorunundan dolayı ısınamadığını, %36,9’u çatı akması, rutubet, çürümüş pencere çerçeveleri gibi sorunlar yaşadığını söylüyor.
Makro düzeyde iyi işleyen bir konut politikası bulunmazken sağlıklı gıdaya, eğitime, evle geçim derdi arasına sıkışmış hayatlarında biraz olsun tatile ve seyahate, oyuncağa, bisiklete, kadınların yükünü azaltacak ev eşyalarına, çocukların uzaktan eğitime ve diğer öğrenme fırsatlarına erişebileceği teknolojik aletlere ve internete ayırabilecekleri kaynaklarını kiraya yatıran, buna rağmen insana yakışır barınma koşullarından mahrum olan yoksullar için yerel yönetimler ne yapabilir?
İkinci Dünya Savaşı’nın yarattığı tahribatın ardından yeniden konut inşası sürecinde yerel yönetimler hem doğrudan (inşaat) hem dolaylı (inşaat için teşvik ve sübvansiyonlar, kira desteği, arsa temini) olarak aktif rol almıştır. Yrd. Doç. Dr. Selim Kılıç, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Özel’in ‘Yerel Yönetimlerin Konut Politikaları Üzerine Bir İnceleme-Çeşitli Ülke Deneyimleri Ve Türkiye’ adlı makalesine göre İngiltere’de yerel yönetimler miras olarak devredilemeyen kiralık sosyal konut tahsisi ile güvencesiz konut evsizliğini önlemeye çalışmakta, Almanya’da yapı tasarruf sandıkları kuran yerel yönetimler yaygın bir biçimde konut kredisi sağlamaktadır.
İstanbul’un elinde de güvencesiz konut evsizliği ve gizli evsizlikle mücadele için benzer yerel enstrümanlar bulunmaktadır fakat bunun özellikle uzun süredir teneke/baraka mahallelerde yaşayanlar için basit bir inşaat meselesi olarak hayata geçmemesi ancak sosyal uyum ve ekonomik güçlenme tarafları iyi düşünülmüş projelerle mümkündür.
Bekaroğlu-Doğan’ın İstanbul’da evsizlik üzerine yaptığı detaylı çalışmasının bulgularına göre kronik sokak evsizlerinin hikayelerinde gizli evsizlik biçimleri oldukça yaygındır. Teneke/baraka mahalleler kentsel dönüşüm projeleri, şehrin dışına itilme riski ve kronik evsizlik tehlikesi karşısında ancak inşaatın arkasındaki toplumsalı gören bir yerel gözle üretilmiş sosyal politikalarla dönüştürülebilir.