Kadın Kooperatifleri için bir eko sistem ihtiyacı

Türkiye’de bulunan bu derinlikteki bir uçurumu ancak kooperatifler gibi kadınların birbirinden beslendiği mekanizmalar kapatır.

15.09.2021

Oldukça teknokratik bir tanım yapmak gerekirse, kooperatifler müşterek ekonomik, sosyal ve kültürel ihtiyaçları olan kişilerin bu ihtiyaçları yine müşterek olarak sahip olunan ve demokratik ilkelerle kurulup işletilen yapılar yoluyla gidermek için oluşturduğu özerk teşkilatlardır. Yoksullukla mücadelenin yerel, sürdürülebilir, esnek ve çok işlevli araçlarından biri olan kooperatifler öz yeterlilik, katılımcılık, gönüllülük, dayanışma, özerklik gibi salt ticari işletmelerin kar odaklılığından farklılaşan dinamiklere sahiptir. Kooperatifçilik serbest rekabetçi kapitalizmin tam olarak kurumsallaştığı 19. Yüzyılın ortalarından itibaren müşterek menfaate dayanan ekonomik organizasyonlar olarak daima başka bir yol arayışını temsil etmiştir. Hatta, BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon kooperatifleri ekonomik hareketliliğin ve toplumsal sorumluluğun bir arada yürüyebileceğini gösteren girişimler olarak tarif etmiştir. Başlarda daha çok tarım, ticaret, konut, sağlık, taşımacılık gibi sektörlerde kooperatifler ortaya çıksa da, bir süredir bakım hizmetleri ve kültür sanat gibi farklı alanlarda faaliyet gösteren kooperatifler hak ve hizmetlere erişimin de önemli bir lokomotifi haline gelmiştir.

Hak ve hizmetlere, insan onuruna yakışır bir ücrete ve çalışma şartlarına erişmek dahil olmak üzere her şeyin tek bir yolu olduğu, o yolun da muhakkak kapitalist ilişkilerden geçtiği varsayımına karşı neyse ki Karl Polanyi’nin “çifte hareket” dediği, toplumun kendini çözülmekten korumak için geliştirdiği manevralar da var. Kooperatifçilik gibi sert duvarlarda delikler açan, başka bir ilişki biçiminin mümkün olduğunu, çalışmanın da geçinmenin de başka bir yolu olduğunu gösteren alternatif mekanizmaları işgücü piyasasında pazarlık gücü en düşük olanlar, eşit haklara erişemeyenler, yoksulluğu nesilden nesile devredenler ve bir şekilde “tutunamayanlar” için daha çok gündeme getirmek gerekiyor. Örneğin, UN Women ve Dünya Bankası’nın (2018) araştırmasına göre özellikle 20-34 yaş aralığında kadınlar ve erkekler arasındaki yoksulluk uçurumu giderek derinleşiyor, özellikle bu dönemde kadınlar erkeklere göre çok daha büyük bir yoksullukla karşı karşıya kalıyorlar.

Türkiye, G20 ülkeleri ve AB üyeleri arasında kadınların işgücüne katılım oranının en düşük olduğu ülkedir. Kadınlar kapitalist üretim ilişkilerinin hakim olduğu bir toplumda üretkenliğin en yüksek olmasının beklendiği bir yaşam döneminde, pek çok insanın çalışmaya atılarak para kazanmaya başladığı bir evrede grafiği tersine çevirerek yoksullaşmaya başlıyor. Bunun en büyük sebebi işgücü piyasası kurallarının bakım emeği yükü olmayanlara göre işlemesi ve kadınların ya işgücünün dışında kalması ya da en kırılgan pozisyonlarda yer almasıdır. Problemi en büyük çemberde tespit etmek ama dönüşümü makro politikada olduğu kadar mikro ve uygulanabilir adımlarla da kurgulamak ayakları yere basan ve mümkünler üzerinden hareket eden bir yaklaşımın olmazsa olmazıdır. Tam da bu noktada, sosyal demokrat yerel yönetimlerin makro ekonomik ilişkileri dönüştürme vizyonuna olduğu kadar kooperatifçilik gibi duvarlarda delikler açarak başka ilişkilere sızabilen mekanizmalara da kafa yorması gerektiği belirginleşiyor.

Ticaret Bakanlığı’nın Türkiye Kooperatifçilik Stratejisi ve Eylem Planı’nda kadın istihdamı ve girişimciliği için kooperatifleşme teşvik edildi, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu kapsamında kadın kooperatiflerinin ana sözleşmesi yayınlandı. Türkiye’de kadın kooperatifleri 2000’lerin başında KADAV ve KEDV gibi kadın örgütlerinin de liderliğiyle kurulmaya başladı ve son yıllarda sayılarının giderek arttığı görülüyor. Ancak, KEİG’in de altını çizdiği gibi kadın kooperatiflerinin sayıları artsa da yeterli gelir elde edememe, kendi kendine yetememe, bürokratik yükle baş edememe, üretim ve pazarlamada istenen sonucu alamama gibi pek çok sorun kurulan kooperatiflerin ayakta kalmasını zorlaştırıyor. Bu durum kadın istihdamı, yoksulluğu ve katılımı bakımından oldukça büyük bir potansiyel taşıyan kooperatiflerden kadını merkeze alan bir ekonomik kalkınma hedefi için yeterince yararlanılamaması olarak okunmalı. Bu aynı zamanda kooperatiflerin kadınların toplumsal hayattaki ve ailedeki rollerine ilişkin taşıdığı dönüştürücü potansiyelin de yeterince gerçekleşemediği anlamına geliyor:

Dünya Bankasının 2015 yılında yayımladığı “Türkiye’de Kadın Kooperatifleri’nin Mevcut Durumu” adlı çalışmasına göre “Kadınlar, kadın kooperatifinde çalışarak, kendi paralarını kazanarak, beceriler edinerek, evlerinin dışına çıkarak, sosyalleşerek, ağ oluşturarak ve diğer deneyimleri yoluyla kaynaklara erişmekte ve özerklik kazanmaktadırlar. Kadınlar, kadın kooperatifine katılarak anne veya eş kimliklerinin dışında, gelir getiren ve iş sahibi olarak toplumun bir parçası olmaktadırlar.”

Türkiye’deki kadın kooperatiflerinin başat sorunlarından birinin yeterli düzeyde istihdam yaratamamak olduğu söyleniyor. Bu da kadınların yaşam standartlarını beklenen düzeyde iyileştirememek anlamına geliyor. Ancak, İstanbul’da faaliyette bulunan 6 kadın kooperatifi üzerine yapılan çalışmada kooperatiflerin kadınların ekonomik güçlenmesi üzerinde sınırlı etkisi olsa da kendilerini daha sosyal, aktif, mutlu, güçlü, yeterli hissetmelerini sağladığı görülmüştür. Görünen o ki, kadınlar pek çok şeyi olduğu gibi kooperatif işletmeyi de, kooperatiflerden sosyal fayda yaratmayı da, güçlenmeyi de birbirlerinden öğreniyorlar. Ancak, kamu sorumluluğu kadınların hayatları için böyle büyük bir potansiyel taşıyan mekanizmaları güçlendirmek için hala oldukça önemli bir yerde duruyor. KEDV kooperatiflerin hem birbirleriyle hem de kendilerine destek verebilecek diğer kurumlarla işbirliğine dayalı etkileşim içinde olacağı bir ekosistem tarif ediyor ve bu ekosistemin kadınların bağımsız ekonomik faaliyetlerini/teşkilatlarını besleyeceğinin altını çiziyor.

Yerel yönetimlerin söz konusu ekosisteme dahil olmak için inisiyatif alması gerektiğini sık sık hatırlamak gerekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi açıkladığı Yerel Eşitlik Eylem Planı’nda kadın kooperatiflerinin ayakta kalmak için ihtiyaç duyduğu ekonomik ve hukuki bilgiyi yaygınlaştırarak kadınların bağımsız ekonomik alanlarını desteklemeyi, kadın kooperatiflerine mekan ve malzeme desteği sağlamayı, kadın kooperatiflerini belediye satın alma süreçlerinde öncelemeyi taahhüt etti. Bu taahhütler kadınların ekonomik faaliyetlerini destekleyecek ekosistemi büyütmek için önemli bir adım. İBB 2020 yılında Türkiye’nin dört bir yanından kooperatiflerden özellikle de kadın kooperatiflerinden ürünler alarak oluşturduğu gıda kolilerini ihtiyaç sahibi on binlerce vatandaşa ulaştırdı. Dezavantajlı ailelerin bireylerini kooperatifçiliğe yönelterek onları bir iş ve meslek sahibi yapmakla başlayan destek süreci, o bireylerin yoksulluktan mezun edilip kalıcı gelir elde etmesiyle sonuçlandığında kadını ve toplumu güçlü kılmış olacağız. Türkiye’de bulunan bu derinlikteki bir uçurumu ancak kooperatifler gibi kadınların birbirinden beslendiği mekanizmalar kapatır.