Veri boşluğu sosyal politika boşluğunu doğuruyor!

Çocuk işçiliği ve sokak çocuklarına dair güvenilir verilere erişilemediği için bu sorunlar sosyal politika gündeminin de dışına itiliyor; dolayısıyla işe Türkiye’de çocukluğun nasıl yaşandığına dair hem yerelin hem merkezi hükümetin sosyal politika ajandasına yön verecek verinin tutulması ve paylaşılması ile başlanmalı.

14.11.2021

Çocuk işçiliğinin boyutları ve mekânsal dağılımına dair paylaşılan veriler oldukça sınırlı olsa da hem kentin en merkezi ve ışıltılı sokaklarında hem de en yoksul mahallelerinin merdiven altı atölyelerinde çalışan veya çalıştırılan çocukların varlığına hepimiz tanıklık etmişizdir.

2019 yılında Türkiye’de 5-17 yaş grubunda 720 bin çocuk çalışıyordu, bu çocukların % 66’sı aynı zamanda okula gidiyorken, % 34’ü okulu terk etmişti. Yapılan araştırmada çalışan çocuklar büyük oranda hane ekonomisine katkıda bulunmak veya meslek öğrenmek için çalıştıklarını beyan etmişlerdi. Aynı yıl güvenlik birimlerine getirilen çocukların karıştığı suç sayısı 500 bini aşmıştır ve bu çocukların büyük bir kısmı 15-17 yaş grubundadır. Suç mağduru olarak gelen çocukların ise % 58’i yaralama, % 15’i cinsel suçlara maruz kalmışlardır.

İstanbul Emniyet Müdürlüğü Çocuk Şube’nin yürüttüğü “Mobil Huzur Ekipleri” tarafından sadece 2019 yılında 3 bin 500’ün üzerinde çocuğun dilendirildiği tespit edilmiştir. Sosyal Hizmetler Çocuk Esirgeme Kurumu’nun (SHÇEK) raporuna göre, İstanbul’da sokakta yaşayan ve çalışan çocuk sorunu büyük ölçüde diğer illerden veya ülkelerden göç etmiş ailelerin işgücü piyasalarına entegre olamaması ile ilişkilidir. Özellikle Suriye’den göçen ailelerin çocuklarının son derece güvencesiz işlerde çalışmak zorunda kaldığı bilinmektedir.

EYLEM PLANI ŞART

İstanbul Planlama Ajansı’nın “Güvencesizlik, Yeni Eşitsizlikler ve Çözüm Yolları” Konferansı’nın “Çocuk İşçiliği ve Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Stratejileri” başlıklı atölyesinde çocuk işçiliğine sebep olan faktörlerin artık yeterince bilindiği fakat bu sebepleri ortadan kaldıracak eylem planlarının oluşturulmasında eksik kalındığı ortaya konmuştur.

Çocukların işçileşmekten korunması için hem önleyici-koruyucu mekanizmaların hem de denetlemelerin güçlendirilmesi gerekmektedir. Atölyeye katılan uzmanların da vurguladığı gibi, çocukluğun yaşanma biçimi ile hane yoksulluğu arasında ciddi bir ilişki vardır ve yoksul hanelerdeki çocukların eğitimden koparak işçileşmesi çok daha kolay olmaktadır. Bu nedenle, okullaşmanın sosyo-ekonomik desteklerle teşviki son derece önemlidir.

Atölyede öne çıkan çözüm önerileri şöyle özetlenebilir:

1) önleyici sosyal hizmetler (gündüz bakım evi, okul gıdası vb.),

2) okullaşma teşvikleri (şartlı nakit transferi, taşıma hizmeti, okul sosyal hizmeti vb.),

3) aileleri bilgilendirmek ve farkındalık yaratmak için kurumlar arası güçlü işbirlikleri,

4) özellikle göçmen çocuklarda çok yaygın olan kayıt dışı çocuk işçiliğinin denetlenmesi.

Başta Umut Çocukları Derneği, Türkiye Sokak Çocukları Vakfı ve TOÇEV olmak üzere pek çok sivil toplum kuruluşu sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklara yönelik projeler yürütmüş; SHÇEK, Emniyet Genel Müdürlüğü, İl Sağlık Müdürlüğü ve yerel yönetimler gibi temel kamu kurumları mobil sosyal hizmet ekipleri, ebeveyn programları, çocuk evleri/barınakları vb. hizmetlerle sokakta yaşayan/çalıştırılan çocukları tespit etmek, bu çocuklara gerekli fırsatlara sunarak topluma entegre olmalarını sağlamak ve çalıştırılma riski bulunan çocukların ailelerine ebeveyn rehberliği desteği vermek gibi çeşitli çalışmalarda bulunmuştur.

Özellikle Bakırköy Belediyesi ve Zeytinburnu Belediyesi’nin söz konusu çocuklara dokunacak çalışmaları olduğunu biliyoruz fakat bu çalışmaların sosyal etki değerlendirmelerinin yapılmaması sebebiyle ne kadar çocuğa nasıl dokunulduğunu saptamak oldukça zor.

EYLEM KADAR ETKİSİNİ DE ÖLÇMEK ŞART

Örneğin, Zeytinburnu Belediyesi’nin bir sosyal entegrasyon aracı olarak oluşturup desteklediği sokak çocuklarından oluşan futbol takımının bu çocukların sosyal uyum hikayelerine nasıl bir katkı sağladığını görmek umut verici olurdu. Ya da İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin 2013 yılında İSMEM’ler üzerinden oluşturduğu mobil sosyal hizmet ekipleri ile sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklara özellikle bağımlılık temelinde ulaşma hedefinin ne ölçüde başarıyla sonuçlandığını görmek yerel yönetimlerin yapabilirlikleri sınırında hangi mekanizmaların hangi fırsatları ve engelleri getirdiğine dair fikir verebilirdi.

Yine de, bugün başta İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere yerel yönetimlerin çocuk işçiliği ile mücadele etmek için elinde oldukça kıymetli araçların olduğunu, bu araçların halihazırda pek çok çocuğa dokunduğunu fakat hem mekanların hem içeriklerin çocuk işçiliğiyle mücadele gündemiyle yeniden donatılması gerektiğini masaya koymak gerekiyor. Örneğin, ekonomik olarak desteklenmediği taktirde çocukların çalış(tırıl)masını doğuracak nitelikte yoksulluğun yaşandığı ailelerin tespit edilmesi ve yoksul ailelerin desteklendiği sosyal yardım programlarının bu riski gözetmesi gibi ufak düzenlemeler çocuklar için hayat kurtarıcı olabilir.

Dahası, İBB’nin Mahalle Evleri modeli ve Seyyar Oyun Parkları (HOP etkinlikleri) gibi mahallelere inen ve standart hizmet merkezleriyle ulaşılamayacak alanlara dokunma potansiyeli olan araçlar halihazırda sokakta çalışan/çalıştırılan çocuklara ulaşmak için işlevlendirilebilir. Ayrıca, kentsel dönüşüm süreçlerindeki katılımcı mekanizmalar da sokakta yaşayan ve/veya çalıştırılan çocuklara ulaşmanın bir yolu olabilir gibi duruyor. Yine de, sokakta değil merdiven altlarında, tarlalarda, evlerde, fabrikalarda, inşaatlarda; yani erişilmesi çok daha zor alanlarda çalışan çocuklara dokunmanın yeni yollarını bulmamız gerekiyor.

VERİLER NEDEN ÖNEMLİ?

Çocuk işçiliği ve sokak çocuklarına dair güvenilir verilere erişilemediği için bu sorunlar sosyal politika gündeminin de dışına itiliyor; dolayısıyla işe Türkiye’de çocukluğun nasıl yaşandığına dair hem yerelin hem merkezi hükümetin sosyal politika ajandasına yön verecek verinin tutulması ve paylaşılması ile başlanmalı.

Soruna dair tablo ortaya konduktan sonra ise işyeri denetlemeleri gibi bugüne dek bilinen yöntemlerin yanı sıra; çocuk işçiliğinin altında yatan ekonomik sebeplere gözünü kapatmayan, tüm sosyal destek mekanizmalarını yoksulluğun çocuk işçiliğini doğurduğu gerçeğini gözeterek düzenleyen, çalışan çocuklara ulaşmak için sosyal mekanlarını özel programlarla donatan yerel yönetimlere büyük iş düşmektedir.